3 Ekim 2009 Cumartesi

Türk-Rus Enerji İlişkileri: Bardak Boş Mu, Dolu Mu?

Son dönemde Türkiye enerji politikaları, yeni projeler, yeni anlaşmalar sık sık tartışılmaktadır. “Küresel güç olacağız!” diyenler bir taraftan; “önce kendi iç sorunlarımızı çözelim!” diyenler başka taraftan. “Doğu ile Batı arasında enerji köprüsü olacağız!” diyenlere karşı “köprü olsak da, ne kazanacağız?” diyenleri de unutmamak lazım. Bugünlerin modası ise: “Rusya ile işbirliğine giriyoruz!” diye sevinmek veya “Rusya’ya iyice bağımlı hale geldik” diye üzülmek…

Peki, kim haklı? Bu uç görüşlerin ortada buluştuğu bir nokta yok mu? Aslında iki taraf da kendine göre haklıdır. Bu tıpkı yarıya kadar su doldurulmuş bardağa bakıp, bunun yarısı boş veya yarısı dolu diyen iki kişinin durumuna benziyor. Daima her projenin, her politikanın, her ekonominin mutlaka artıları ve eksileri olacaktır. Küresel güç olarak kabul ettiğimiz ABD’de hiç bir ciddi iç sorun olmadığını kim iddia edebilir? Ya da bu sorunları gören ABD’nin, bir gecede mevcut dünya politikasından vazgeçerek, iç sorunların çözümüne eğileceğini mi düşünüyorsunuz? Dış politikanın da iç politikanın da yeri ayrıdır. Hiç birinden bir anda vazgeçilemez. Ama şu bir gerçektir, dış politikada başarılı bir ülkenin, iç politikası da o oranda istikrarlı hale gelir.

Esasen, “bardak boş” diyenler her zaman bardağın dolu tarafını görenlerden sayıca daha çok olacaktır. Neden? Çünkü insanlar olumsuzlukları daha çabuk fark etmektedir. Basit bir örnek, akşam fırınınızda börek pişerken birden elektrik kesilse anında fark edersiniz. Ama kesilmedikçe, elektriğin gündelik hayatımızdaki varlığı ve önemi aklınızın ucundan bile geçmez. Rusya, Ukrayna ile yaşanan sorunlardan dolayı doğal gazı kestiğinde hemen kıyamet koptu. Fakat uzun yıllar boyunca hiç aksatılmadan Rus gazı Türkiye’ye aktığı zaman hiç kimse “gördünüz mü, Rusya bugün gazımızı kesmedi! Dün de kesmedi, bir hafta önce de kesmedi, geçen yıl da… Hatta Türkiye rica etti diye Rusya doğal gaz miktarını bile arttırdı!” dememiştir.

Peki, Türkiye küresel güç olabilecek midir? Rus atasözünde denildiği gibi “Moskova bir anda yaratılmadı!”. Bunu ancak zaman gösterecektir. Ama bu hedefe ulaşmak için daima hareket etmek gerekmektedir. Bu, yeni projeler geliştirilmesi, uzun vadeli politikalar oluşturulması, bunların ısrarla takip edilmesi demektir. Bugün gelinen noktada, Türkiye’nin bu yolda ciddi anlamda uzun bir yol kat ettiğini söyleyebiliriz. BTC boru hattı petrol taşıyor, BTE hattı gazla doldu. Daha birkaç yıl evvel Nabucco hayal proje olarak algılanırken, bugün en önemli imzalar tamamlandı. Petrolsüzlük nedeniyle kış uykusuna yatmış gözüken Samsun-Ceyhan boru hattı, başarılı politika sonucunda bu sorun da çözüldü. Mavi Akım projesine karşı çıkanlar, bugün Mavi Akım-2 için neredeyse seferber oldu. Ve daha pek çok irili ufaklı projeler gerçekleştirildi! Tüm bu projelerin Türkiye ekonomisine olumlu etkileri zaman içinde yansılyacaktır. Yalnız, Türkiye artık gerçekten güçlü bir ülke konumuna geldiğinde, “bardak boş” diyenler, bu yeni konumu yine fark edemeyecek; hala “bardak boş” demeye devam edeceklerdir. Çünkü hiç kimse onları uyandırıp :“kalk, bugün Türkiye küresel güç oldu” demeyecektir. Daima sorunlar olacak, daima bu sorunlar gündemi meşgul etmeye devam edecektir.

Türkiye’nin enerji alanında Rusya’ya bağımlılığı meselesini biraz açalım. İstatistikler bu bağımlılığın Türkiye açısından ciddi bir sorun yarattığını söylüyor: doğal gazda % 63, petrolde % 33, kömürde % 57 oranında Rusya’ya bağımlıyız. Kuşkusuz, bu, enerji güvenliği açısından çok olumsuz bir tablodur. Peki, durum çok mu umutsuz? “Bardağın yarısı dolu” diyenlerin gözüyle bakalım. Türkiye ekonomisi, Rusya için önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Her ne kadar Türkiye enerjide Rusya’ya bağımlıysa da, Rusya’da en az onun kadar Türkiye’ye bağımlıdır. Rusya’nın enerji kaynakları ihracatından elde edilen gelir ekonomisinin temelini oluşturmaktadır. Rusya, Türkiye gibi önemli enerji pazarını asla kaybetmek istemez. Bunun yanında, başta inşaat olmak üzere, tekstil, tarım, gıda vb. kritik diğer sektörlerde yapılan karşılıklı yatırımlar, gelişen işbirliği, Türkiye’nin coğrafi konumu, sıcak denizlere açılan tek kapı olması gibi tüm bu etkenler Rusya için Türkiye’yi önemli ülke konumuna getirmektedir.
Peki, dünya enerji arenasında bir tek Türkiye mi bu kadar vahim durumda? Herkes doğru enerji politikaları uyguluyor da, bir tek Türkiye’nin politikası mı yanlış? Kararı büyük jüri olarak siz verin: Finlandiya % 100, Slovakya % 97, Sırbistan % 90, Bulgaristan % 88, Yunanistan % 84, Avusturya % 75, Çek Cumhuriyeti % 74 gibi korkunç yüksek oranlarda Rus doğal gaz ithalatına bağımlı durumdadır. Bu durumun iyi olduğunu söylemek istemiyorum; ama gerçek şu ki, Rusya, doğal gaz başta olmak üzere, dünyanın en büyük enerji rezervlerine sahip, en büyük enerji ihraç eden ülkesidir ve ne yazık ki uzun yıllar bu konumu koruyacaktır. Yakın gelecekte Rusya’nın yerini alabilecek ciddi bir alternatif ülke bulunması da mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla, bu bağımlılıktan sadece korkup şikâyet etmek yerine, Rusya’yı da Türkiye’ye bağımlı hale getirecek büyük projelerin geliştirilmesine odaklanmak gerekmektedir. Bunun yanında Türkiye diğer ülkeler ile de ilişkilerini geliştirebilir, yenilenebilir enerji projelerini destekleyebilir ve enerji güvenliği açısından göreceli olarak daha iyi bir konuma gelebilir; fakat öncelikle Rusya ile olan ilişkilere “boş bardakçıların” değil, bardağın dolu tarafını görenlerin gözüyle bakmalıdır.

Hazırlanan: Maria Kaban