28 Şubat 2010 Pazar

Doğal Gaz Tedarikçisi Olarak Rusya ve Türkiye’nin Arz Güvenliği

Bütün dünyada hızla artan doğal gaz tüketimi, fiyatların yükselişi ve sayısı sınırlı olan kaynak ülkelerin karşısında arz güvenliği konusunu en üst sıralara taşımaktadır.

Türkiye’de 2008 yılında yaklaşık 36 milyar m3 doğal gaz tüketimi ve 1 milyar m3 üretimi dikkate alındığında, doğal gazda dışa bağımlılık oranının % 97,3 seviyesinde olduğu görünmektedir. Projeksiyonlara göre doğal gaz talebinin 2010 yılında 44,5 milyar m3’e, 2015 yılında ise yaklaşık 57 milyar m3’e yükseleceği beklenmektedir. Dış kaynakların dağılımını incelediğimizde, doğal gaz %62 oranında Rusya’dan, %12 Azerbaycan’dan, %11 Cezayir’den, %11 İran’dan ve %4 oranında diğer ülkelerden temin ettiğini görüyoruz. Büyük oranda Rusya’ya olan bu bağımlılık ve yakın gelecekte Rusya’nın yerini alabilecek ciddi bir alternatif ülkenin bulunmaması tedirginlik ve endişe uyandırıp, “acaba Rusya nekadar güvenilir bir enerji tedarikçisidir?” sorusunu aklımıza getirmektedir.

Bu soruya cevap aramaya başlamadan önce genel olarak enerji tedarikçisi olan bir ülkenin güvenilir sayılabilmesi için hangi kriterlere uyması ve enerji ithalatçı ülkenin hangi hususlara dikkat etmesi gerektiğine dair objektif bir tablo çizmemizde yarar vardır.

Öncelikle, enerji kaynağını temin edeceğiniz ülkede uzun vadeli kullanılabilir enerji kaynağının rezervi olmalıdır. Oluşturacağınız uzun vadeli stratejiler, izleyeceğiniz politikalar, arz güvenirliğini arttırmaya yönelik yapacağınız yatırımlar ancak böyle bir ülke için işlevselliğini kazanır ve verimli sonuçlar getirebilir.

İkinci unsur, enerji tedarikçi olarak seçeceğiniz ülke talebinizi karşılayacak üretim miktarına sahip olmalıdır. Bazı ülkeler büyük enerji kaynaklarına sahip olmasına rağmen, yeterince üretim gerçekleştiremiyorlardır. Yetersiz teknoloji, kaynakların zor ulaşılan yerlerde bulunması ve diğer faktörler üretimi azaltmaktadır.

Üçüncü unsur, bu ülke güvenilir iletim sistemine sahip olmalıdır. Yeterince üretim miktarına sahip olmanın yanında bu üretilen enerji kaynağını sizin ülkeye ulaştırılması gerekmektedir.

Dördüncü unsur de, bu ülkede istikrarlı politik durumun olmasıdır. Bir ülkede yeterince enerji kaynağının rezervi, üretim miktarı ve iletim sistemi olabilir, ama bu ülkede stabil durumu yoksa ve her an bir politik krizin oluşma olanağı varsa, bu ülke için artık güvenilir denilemez.

Ve bunların yanında, enerji tedarikçisi olacak ülkenin sizin ülke ile karşılıklı dış ticaret hacimlerinin ve sermaye yatırımlarının yoğun olması, son unsur olarak gösterebiliriz. Bütün yukarıdaki saydığımız unsurların yerinde olması durumunda bile, bu ülkeyi sizin ülkeye bağlayan hiç bir faktör yoksa yine ona güvenilir enerji tedarikçisi dememiz mümkün değildir. Ufak siyasi bir tartışma sonuncunda sizin ona enerji açısından olan bağımlılığı baskı aracı olarak kullanabilir ve sizin için olması istenmeyen durumlara yol açabilir.

Şimdi bu unsurları göz önünde bulundurarak, Rusya’nın Türkiye için nekadar güvenilir enerji tedarikçi ülke olduğunu açısından değerlendirelim.

Rusya dünyanın en büyük doğal gaz rezervine sahip ülkedir. Dünya doğal gaz rezervlerinin %24 Rusya topraklarında bulunmaktadır. Tahmini rezerv miktarı 127 trilyon m3 olup, ispatlanmış rezerv miktarı 43,3 trilyon m3 olmaktadır. Eğer bu rezervlere Türkiye sahip olsaydı ve şu anki tüketimi baz alınsaydı, bu rezervlerin ispatlanmış olanı Türkiye’ye 1200 yıl dayanırdı, tahmini rezerv ise tam 3500 yıl yeterli olurdu. Ama Rusya’nın üretim, tüketim ve ihracat miktarları baz alındığında ise bu süre 72 yıl olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine de hızla artan dünya talebini ve Rusya’nın ihracat yapan ülkelerin sayısını göz önüne getirdiğimizde bu süre az bir süre sayılmazdır.

Yalnız dünyanın en büyük doğal gaz rezervine sahip olmak, güvenilir tedarikçi olduğunu anlamına gelmez. Yeterince üretim kapasitesine, gelişmiş teknolojilere sahip olması gerektiği gibi, bu rezervleri taşıyacak yeterli ve güvenilir iletim sistemine de sahip olması gerekir. Rusya da bunun fakında olduğu için, her yıl yeni üretim teknoloji ve iletim projeleri geliştirmektedir. Doğal gaz üretiminde Rusya dünyada %17 pay ile liderliğini korumaktadır. 2008 yılında Rusya’da 2007 yılına oranla yüzde 1,4’lük bir artışla 601,7 milyar m3 doğal gaz üretilmiştir. Projeksiyonlara göre 2015 yılında Rusya’da doğal gaz üretiminin 740 milyar m3’e ulaşacağını tahmin edilmektedir.

Kapasitesi 600 milyar m3/yıl, dünyada en büyük doğal gaz iletim sistemi “Gazprom”a ait olup, Rusya’da bulunmaktadır. Toplam doğal gaz boru hatların uzunluğu 155 bin km aşmaktadır. 268 kompresör istasyonu, 6 tane arıtma tesisi ve 24 tane yer altı doğal gaz deposu da bu sisteme dâhildir. Avrupa’nın en büyük doğal gaz deposu olan “Kasimovskoe” (8,5 milyar m3) Rusya’da transfer güvenilirliğini arttırmaktadır.

Türkiye Rusya’dan iki hattan doğal gazı temin etmektedir. “Batı Hattı” olarak da bilinen birinci hatla Rus doğal gazı Rusya'dan çıktıktan sonra Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan'ı geçerek Tekirdağ üzerinden Türkiye'ye ulaşmaktadır. Türkiye şuanda yılda 13 milyar m³ doğalgazı “Batı Hattı”ndan sağlamaktadır. Sadece konutta günlük 50 milyon metreküp gaz tüketimi olan Türkiye, bu hattan günde 43 milyon metreküp doğalgaz almaktadır. Rusya’dan doğalgaz alınan diğer hat ise resmi açılışı 2005 sonlarında yapılan “Mavi Akım” doğal gaz boru hattıdır. Bu hattan Türkiye yılda 8 milyar m³ doğalgaz sağlamaktadır. Hattın kapasitesi 16 milyar m³.

“Mavi Akım” projesi çerçevesinde Rusya'dan tam kapasite doğal gaz alımının başlaması ile Türkiye, Rusya Federasyonu'nun Almanya'dan sonra ikinci en büyük doğal gaz pazarı oluşturmaktadır. 2008 yılında Rusya toplam 174,3 milyar m3 doğal gaz ihraç etmiştir ve bu miktarın içinden 23,8 milyar m3 Türkiye’ye satmıştır. Nitekim ilk doğal gaz alımının başladığı yıl olan 1987 ile 2008 yılları arasında 201,462 milyar m3 doğal gaz ithalatı gerçekleştirilmiştir.

Daha Eski Sovyetler Birliği döneminde başlayan ve bu ülkede 1990’lı yıllarda yaşanan bütün istikrarsızlıklara rağmen, 21 yıldan fazla süren doğal gaz ithalatında bugüne kadar ciddi aksilikler yaşanmaması Rusya güvenirliğine dair çok şeyi ifade etmektedir. Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte ise Rusya yeni bir kalkınma dönemine girmiş ve akıllıca yürüten politikalar sayelerinde istikrarlı ekonomik büyüme yakalamış bulunmaktadır.

Şimdiye kadar değerlendirdiğimiz ilk dört unsur ışığında Rusya bir enerji tedarikçisi olarak Türkiye için son derece güvenilir bir ülke olarak görünmektedir. Ancak karşılıklı yatırımlar ve dış ticarete dair beşinci unsuru da bu değerlendirmeye kattığımızda iki ülke arasında olan ilişkilerinde bazı eksiklikler göze çarpmaktadır.

2008 yılında iki ülke arasında yaklaşık 38 milyar dolar değerinde gerçekleşen toplam dış ticaret hacminde Türkiye Rusya’ya karşı yaklaşık 25 milyar dolar açık verdi. Yine yatırımlara baktığımızda, Rusya’daki Türk yatırımlarının tutarı 5,6 milyar doları, üstlenilen müteahhitlik projeleri ise 29 milyar doları aştığına rağmen, Rusya’nın Türkiye’deki yatırımların tutarı 3,5 milyar dolardır.

Her nekadar son dönemde Rus firmaların Türkiye’ye olan ilgi artmışsa da, dış ticarette oluşan açıklığı kısa zamanda gidermek kolay olmayacaktır. Buna rağmen, arz güvenliği açısından bu durumun düzeltmesi son derece önemlidir. Rusya ile olan dış ticarette dengenin kurulması Türkiye için Rusya’yı daha güvenilir bir kaynak ülke hale getireceği gibi, iki ülke arasında işbirliği ve dostluğu arttırarak, hem yeni anlaşmalar için, hem de uzun vadede dış ekonomik ve siyasi problemlerin kolay çözümlenmesi için olumlu zemin oluşturacaktır.

Hazırlayan: Maria Kaban

3 Ekim 2009 Cumartesi

Türk-Rus Enerji İlişkileri: Bardak Boş Mu, Dolu Mu?

Son dönemde Türkiye enerji politikaları, yeni projeler, yeni anlaşmalar sık sık tartışılmaktadır. “Küresel güç olacağız!” diyenler bir taraftan; “önce kendi iç sorunlarımızı çözelim!” diyenler başka taraftan. “Doğu ile Batı arasında enerji köprüsü olacağız!” diyenlere karşı “köprü olsak da, ne kazanacağız?” diyenleri de unutmamak lazım. Bugünlerin modası ise: “Rusya ile işbirliğine giriyoruz!” diye sevinmek veya “Rusya’ya iyice bağımlı hale geldik” diye üzülmek…

Peki, kim haklı? Bu uç görüşlerin ortada buluştuğu bir nokta yok mu? Aslında iki taraf da kendine göre haklıdır. Bu tıpkı yarıya kadar su doldurulmuş bardağa bakıp, bunun yarısı boş veya yarısı dolu diyen iki kişinin durumuna benziyor. Daima her projenin, her politikanın, her ekonominin mutlaka artıları ve eksileri olacaktır. Küresel güç olarak kabul ettiğimiz ABD’de hiç bir ciddi iç sorun olmadığını kim iddia edebilir? Ya da bu sorunları gören ABD’nin, bir gecede mevcut dünya politikasından vazgeçerek, iç sorunların çözümüne eğileceğini mi düşünüyorsunuz? Dış politikanın da iç politikanın da yeri ayrıdır. Hiç birinden bir anda vazgeçilemez. Ama şu bir gerçektir, dış politikada başarılı bir ülkenin, iç politikası da o oranda istikrarlı hale gelir.

Esasen, “bardak boş” diyenler her zaman bardağın dolu tarafını görenlerden sayıca daha çok olacaktır. Neden? Çünkü insanlar olumsuzlukları daha çabuk fark etmektedir. Basit bir örnek, akşam fırınınızda börek pişerken birden elektrik kesilse anında fark edersiniz. Ama kesilmedikçe, elektriğin gündelik hayatımızdaki varlığı ve önemi aklınızın ucundan bile geçmez. Rusya, Ukrayna ile yaşanan sorunlardan dolayı doğal gazı kestiğinde hemen kıyamet koptu. Fakat uzun yıllar boyunca hiç aksatılmadan Rus gazı Türkiye’ye aktığı zaman hiç kimse “gördünüz mü, Rusya bugün gazımızı kesmedi! Dün de kesmedi, bir hafta önce de kesmedi, geçen yıl da… Hatta Türkiye rica etti diye Rusya doğal gaz miktarını bile arttırdı!” dememiştir.

Peki, Türkiye küresel güç olabilecek midir? Rus atasözünde denildiği gibi “Moskova bir anda yaratılmadı!”. Bunu ancak zaman gösterecektir. Ama bu hedefe ulaşmak için daima hareket etmek gerekmektedir. Bu, yeni projeler geliştirilmesi, uzun vadeli politikalar oluşturulması, bunların ısrarla takip edilmesi demektir. Bugün gelinen noktada, Türkiye’nin bu yolda ciddi anlamda uzun bir yol kat ettiğini söyleyebiliriz. BTC boru hattı petrol taşıyor, BTE hattı gazla doldu. Daha birkaç yıl evvel Nabucco hayal proje olarak algılanırken, bugün en önemli imzalar tamamlandı. Petrolsüzlük nedeniyle kış uykusuna yatmış gözüken Samsun-Ceyhan boru hattı, başarılı politika sonucunda bu sorun da çözüldü. Mavi Akım projesine karşı çıkanlar, bugün Mavi Akım-2 için neredeyse seferber oldu. Ve daha pek çok irili ufaklı projeler gerçekleştirildi! Tüm bu projelerin Türkiye ekonomisine olumlu etkileri zaman içinde yansılyacaktır. Yalnız, Türkiye artık gerçekten güçlü bir ülke konumuna geldiğinde, “bardak boş” diyenler, bu yeni konumu yine fark edemeyecek; hala “bardak boş” demeye devam edeceklerdir. Çünkü hiç kimse onları uyandırıp :“kalk, bugün Türkiye küresel güç oldu” demeyecektir. Daima sorunlar olacak, daima bu sorunlar gündemi meşgul etmeye devam edecektir.

Türkiye’nin enerji alanında Rusya’ya bağımlılığı meselesini biraz açalım. İstatistikler bu bağımlılığın Türkiye açısından ciddi bir sorun yarattığını söylüyor: doğal gazda % 63, petrolde % 33, kömürde % 57 oranında Rusya’ya bağımlıyız. Kuşkusuz, bu, enerji güvenliği açısından çok olumsuz bir tablodur. Peki, durum çok mu umutsuz? “Bardağın yarısı dolu” diyenlerin gözüyle bakalım. Türkiye ekonomisi, Rusya için önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Her ne kadar Türkiye enerjide Rusya’ya bağımlıysa da, Rusya’da en az onun kadar Türkiye’ye bağımlıdır. Rusya’nın enerji kaynakları ihracatından elde edilen gelir ekonomisinin temelini oluşturmaktadır. Rusya, Türkiye gibi önemli enerji pazarını asla kaybetmek istemez. Bunun yanında, başta inşaat olmak üzere, tekstil, tarım, gıda vb. kritik diğer sektörlerde yapılan karşılıklı yatırımlar, gelişen işbirliği, Türkiye’nin coğrafi konumu, sıcak denizlere açılan tek kapı olması gibi tüm bu etkenler Rusya için Türkiye’yi önemli ülke konumuna getirmektedir.
Peki, dünya enerji arenasında bir tek Türkiye mi bu kadar vahim durumda? Herkes doğru enerji politikaları uyguluyor da, bir tek Türkiye’nin politikası mı yanlış? Kararı büyük jüri olarak siz verin: Finlandiya % 100, Slovakya % 97, Sırbistan % 90, Bulgaristan % 88, Yunanistan % 84, Avusturya % 75, Çek Cumhuriyeti % 74 gibi korkunç yüksek oranlarda Rus doğal gaz ithalatına bağımlı durumdadır. Bu durumun iyi olduğunu söylemek istemiyorum; ama gerçek şu ki, Rusya, doğal gaz başta olmak üzere, dünyanın en büyük enerji rezervlerine sahip, en büyük enerji ihraç eden ülkesidir ve ne yazık ki uzun yıllar bu konumu koruyacaktır. Yakın gelecekte Rusya’nın yerini alabilecek ciddi bir alternatif ülke bulunması da mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla, bu bağımlılıktan sadece korkup şikâyet etmek yerine, Rusya’yı da Türkiye’ye bağımlı hale getirecek büyük projelerin geliştirilmesine odaklanmak gerekmektedir. Bunun yanında Türkiye diğer ülkeler ile de ilişkilerini geliştirebilir, yenilenebilir enerji projelerini destekleyebilir ve enerji güvenliği açısından göreceli olarak daha iyi bir konuma gelebilir; fakat öncelikle Rusya ile olan ilişkilere “boş bardakçıların” değil, bardağın dolu tarafını görenlerin gözüyle bakmalıdır.

Hazırlanan: Maria Kaban

30 Mart 2009 Pazartesi

Büyüyen Türk-Rus İşbirliği Ağacı

Son zamanda Türkiye ve Rusya arasında defalarca gerçekleşen diplomatik görüşmeler, karşılıklı ziyaretler, işbirliği alanında organize edilen konferans ve toplantılar bize iki ülkenin arasında yeni bir dönemin başladığını göstermektedir. Özellikle enerji konusunda, kriz ortamına aldırmadan, yakın zamanda geçekleştirmeyi planlanan uzun vadeli anlaşmalar, hedeflenen ortak projeler ve yatırımlar nihayet iki komşu ülkenin bir birinin değerini anlamış olduğu ve bugüne kadar bu birliğin önüne çıkan bütün engellere karşın bu yolda artık yan yana yürüyeceklerin açık bir işaretidir.

Daha 1984 yılında, Türkiye ve Sovyet Rusya arasında imzalanan doğal gaz tedariki ile ilgili anlaşma ile filizlenen bu işbirliği, her yıl büyüyerek, koskoca bir ağaca dönüştü. Rusya 20 yılı aşkın bir süredir Türkiye'ye doğal gaz sevk etmede en önemli rol oynayarak Türkiye'nin doğal gaz ihtiyaçlarını % 65 oranında karşılamaktadır. Taraflar arasındaki güven ve sözleşme ile ilgili yükümlülüklerin taraflarca dürüstçe yerine geçirilmesi sayesinde, NATO’ya üye olan Türkiye ile Rusya arasında hacmi 35 milyar doları aşan dış ticaret ile ilgili ödeşmelerde Rubleye geçiş yapılması konusu bugün gündeme geliyor. Artık Rusya Türkiye’nin en büyük ticaret ortağıdır. Bugün yatırımların toplam hacmi yaklaşık olarak 10 milyar dolar ve her yıl bu rakam artmaktadır.

24 Mart’ta DEİK/Türk-Avrasya İş Konseyleri ile düzenlenen “ Avrasya Bölgesinin Türkiye Ekonomisi İçin Önemi” konferansında konuşmacılar arasında yer alan RF Duma Milletvekili Sergey Markov, Rus-Türk İşbirliği’nin bugüne kadar çeşitli önyargılardan dolayı hak ettiği seviyeye ulaşamadığını belirtti. Ama bundan sonra hep birlikte geçmişte yaşanan bütün olumsuzlukları unutarak, önyargılardan kurtularak yeni bir dönemi açacağımızı ifade etti.

Son dönemde gündemde yer alan Avrasya Ticari Birliği konusuna değen Markov, bu Birliğin iki ülke için de büyük fırsatlar taşıyacağını belirtti. Türkiye’nin AB’ne üyeliği konusunda umutsuz bakan Rus Milletvekili, daha fazla zaman kaybetmemeyi ve başka alternatiflerin değerlendirilmesinde fayda olacağını vurguladı. Avrasya Ticari Birliği kapsamında yapılabilecek uygulamaları Markov şöyle sıraladı: ortak enerji pazarı ve serbest ticaret bölgelerin oluşturması, Avrasya para birimi kullanıma geçirilmesi (Rusya, Türkiye ve Kazakistan), enerji fiyatlarındaki ani düşüş ve yükselişleri engellemek amacı ile uzun vadeli enerji anlaşmaların yapılması, bilim ve eğitim alanlarında işbirliği.

Anlayacağımız gibi bu Türk-Rus işbirliği ağacın dalları git gide büyümektedir ve yakında bu ağaç meyveler vermeye başlayacaktır. Umarım “meyve veren ağaç taşlanır” atasözü yerini bulmaz, ama taşlansa da dahi, iki millet arasında gelişen bu güzel dostluğu ve işbirliği zedelenmez.

Hazırlayan: Maria Kaban

14 Mart 2009 Cumartesi

Rusya ile Enerji Anlaşması

Cumhurbaşkanı Gül'ün görüşmelerde bulunduğu Moskova'da Rusya Enerji Bakanı Sergey Şmatko'dan müthiş bir açıklama geldi.
Rusya Enerji Bakanı Sergey Şmatko, gazetecilere yaptığı açıklamada, Rusya'nın Türkiye ile nükleer enerji santrali ve 15 yıl içinde elektrik enerjisi sevkiyatı dahil enerji alanında 60 milyar dolarlık anlaşma imzalayabileceklerini belirtti.

Rus bakan, "Bugün biz nükleer enerji santrali inşaatıyla ilgili uluslararası ihalede yer alıyoruz. Teknik plandaki sunduğumuz belgeler Türk tarafını memnun etti. Geçenlerde biz ticari teklifimiz önerdik ve bu onların beklediğinden biraz fazla oldu. Türk yetkililer ise bunun standart bir uygulama olduğunu ve dolayısıyla endişelenecek bir durum olmadığını arz ettiler." dedi.

Bakan Şmatko, söz konusu nükleer elektrik santralin 4 ünitesinin 18-20 milyar dolar maliyeti olacağını ve bu projenin 10-12 yıl içinde inşa edileceğini belirtti.
Kaynak:cihan

13 Mart 2009 Cuma

Büyük Jeopolitik Oyun: Türkiye ve Rusya Yakınlaşması

Son aylarda Rus ekonomisinde ruble problemlerine ve düşük petrol fiyatlarına rağmen, Rus Hükümeti çok etkin bir dış politika uygulamaktadır. Bu politika, Avrasya bölgesinde zeki diplomatik girişimleriyle, Washington’un devam eden NATO kuşatma politikası ile mücadele üzerindeki unsurlara odaklanmaktadır. Washington ve uzun zamandır NATO müttefiki Türkiye arasındaki serin ilişkilerden yararlanarak, ekonomik ve siyasi işbirliği gibi çeşitli konuların görüşmesi için, Rusya, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Moskova’ya davet etti. Rusya, Türkiye üzerinden Batı Avrupa’ya önemli doğalgaz geçiş yolunu kurmasına ek olarak, Beyaz Rusya ve diğer eski Sovyet cumhuriyetleri ile ekonomik alan yaratmaya çalışmaktadır. Şubat’ın sonunda ise Moskova, önemli mali yardımlar sayesinde, ABD askeri hava üssü(Manas) hakların iptal etmesi konusunda Kırgızistan’ı ikna ederek, Orta Asya’da Afganistan’daki ABD yükselme planlarına darbe vurarak, Amerikan askeri kuşatma stratejisini bozdu.

Kısacası, Moskova, Avrasya üzerinde etkisi için Yeni Büyük Oyun’un çok uzaklarda olmadığını bize sergilemektedir.

Sıcak Türkiye İlişkileri

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Hükümeti Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusunda ve Ortadoğu'da Washington'un politikalarına artan sabırsızlık göstermektedir. Durum böyle olunca da, Türkiye'nin Türk politikasında Soğuk Savaş sonrası ezici ABD etkisinde bazı dengeler isteyeceğini doğaldır. Washington’un büyük hayal kırıklığına rağmen, Putin ve Medvedev Rusya’sı böyle bir diyalogun açılışında hiçbir sakınca görmemektedir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 12-15 Şubat tarihleri arasında, dört günlük Rusya Federasyonu ziyaretinde Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev ve Başbakan Vladimir Putin ile bir araya geldi. Bunun yanında Tataristan başkenti Kazan’a da uğrayarak, orada ortak yatırım projeleri tartıştı. Abdullah Gül’e Dışişleri Bakanı, Devlet Bakanı ile Enerji Bakanı yanında Türk işadamlarından oluşan geniş bir heyet eşlik etti.

Tataristan İş Ziyareti

Türkiye’nin Washington’un dış politikasına soğumasından sonra Gül’ün Moskova ziyareti yanında Rusya Federasyon’un en büyük özerk cumhuriyeti olan ve nüfusun çoğunluğu Müslüman Tatar Türklerinden oluşan Tataristan’ı da ziyaret etmesi, bize Ankara ve Moskova arasında son aylarda ilişkilerin ne denli geliştirilmiş olduğunun bir işaretidir. Önceki yıllarda, Türkiye'nin Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinde Pan-Turanism kurmaya çalıştığını ikna olan Rusya Federasyonu büyük bir endişe içindeydi.
Bugün ise Rusya Federasyonu içinde Türk kuruluşlar ile Türkiye ilişkileri artık eskiden olduğu gibi şüpheli görünmüyor. Bu da karşılıklı güven ve işbirliği ruhu teyit etmektedir.
Rusya, Türkiye’ye verdiği değeri gösterebilmek için, daha önce ilan edilmiş Gül’ün “resmi” ziyaretini devlet protokolünün en üst düzeyde olan “devlet” ziyaretine yükseltmiştir. Gül ve Medvedev, karşılıklı dostluk ve çok boyutlu işbirliğinin derinleştirilmesi konusunda ortak bildirge imzaladılar. Bu bildirge, 2004 yılında Putin’in ziyareti sırasında imzalanan “Dostluk ve Çok Boyutlu Ortaklık Geliştirilmesi” bildirgesinin bir yansımasıdır.

Son on yıl içinde ciddi boyutlarda genişleyen Türk-Rus ekonomik ilişkileri 2008 yılında ticaret hacmini 32 milyar dolara ulaştırarak, Rusya’yı Türkiye için bir numaralı iş ortağı konumuna getirdi. Bu arka planı göz önüne alındığında, ikili ekonomik ilişkilerin Gül'ün gündemindeki önemli bir öğe olduğunu söyleyebiliriz. Görüşmede her iki lider de ülkeleri arasındaki giderek artan ticaret ile memnuniyetlerini dile getirdiler.

İki ülke arasında en önemli işbirliği enerji alanında gerçekleşmektedir.
Ticaret hacminin en büyük kısmı Rusya'dan Türkiye'ye doğalgaz ve petrol ithalatı oluşturmaktadır. Rus basınında çıkan haberlere göre, iki tarafın da Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına Rus gazını taşıyan ulaşım hatları, “Mavi Akım-2” olarak bilinen bu projenin geliştirilmesine ilişkin ilgi duydukları belirtilmektedir. Daha önce Ankara bu teklife soğuk bakıyordu. Yakın zamanda tamamlanan “Mavi Akım” doğal gaz boru hattı projesi Türkiye’nin doğal gaz konusunda olan Rusya’ya bağımlılığını %66 oranından %80 oranına çıkarttı. Ayrıca, Rusya artık Türkiye’yi kendi enerji kaynakları için yalnızca ihracat pazarı olarak değil, transit bir ülke olarak görmeyi başlamasıyla birlikte “Mavi Akım-2” projesi büyük önem kazanmaktadır.

Türkiye’nin kendi enerji kaynakları çeşitlendirme girişimlerinde Rusya önemli bir rol oynamaya istekli olduğunu da belirtmektedir. Rusya Türkiye’nin ilk nükleer santralin inşası için açılan ihaleye katıldı. Yalnız, sunulan elektrik fiyatların dünya fiyatları üzerinde olduğu için, projenin geleceği meclisin onayını bekleyerek şuan belirsizliğini korumaktadır. Gül’ün Moskova ziyaretinden önce, Türkiye’ye %30 indirimli fiyatı ile yeniden teklif sunuldu. Şimdi bu teklif Türk Hükümeti tarafından değerlendirilmektedir. Gül’ün ziyareti sırasında süren olumlu hava ise projeye yeşil ışık yakmasında Türk Hükümeti’nin hazır oldukları işaret etmektedir.

Türk yatırımcı ve ihracatçılar için Rus pazarı önemli rol oynamaktadır. Türk inşaat firmaların ana müşteri konumunda olan Rusya, Türk ihracatına da önemli yön vermektedir. Aynı şekilde, her yıl Türkiye’ye gelen milyonlarca Rus turist önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Bu durumda, Türkiye ve Rusya arasında olan dış ticaretinde dolar arabuluculuğundan kurtularak, Türk Lirası ve Ruble’ye kullanmaya başlamasıyla birlikte dış ticaret hacmini önemli ölçüde arttırılabilir.

Soğuk Savaş gerginliği azalmış

Gül ziyaretinin ana mesajı, iki ülke arasında güçlü siyasi ilişkilerin geliştirilmesi gerekliliğinin üzerinde yoğunlaştı. Her iki lider, Rusya ve Türkiye arasındaki işbirliği bölgesel barış ve istikrarı için çok önemli olduğunu görüşlerini paylaştılar. Bu durum, 1990 yıllarında Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, nezaman Washington, eski Sovyetler Birliği'nin tarihsel Osmanlı bölgelerde Rusya’nın etkisiyle mücadele etmek için Ankara'nın adımlarını teşvik ettiği zamandan bu yana büyük değişimler sergilemektedir.
Soğuk Savaş döneminde, bölgesel rekabet konuları, Avrasya’da “Büyük Oyun” olarak Kafkasya'da ve Orta Asya’da çatışmalar sürüp gidiyordu. Türkiye, 19. yüzyılda olduğu gibi bir kez daha Rusya'nın doğal jeopolitik rakip durumuna geliyordu. Türkiye'nin Ukrayna, Azerbaycan ve Gürcistan ile olan ittifak son zamana kadar Moskova’nın Türkiye’ye ciddi bir rakip olarak bakmasına yol açmıştı. Karadeniz ve Güney Kafkasya Bölgesel askeri denge Türkiye lehine gelişiyordu. SSCB'nin dağılmasından sonra, Karadeniz fiilen “NATO’nun bir gölü” olmuştu. Rusya ve Ukrayna arasında Karadeniz filosu bölünmesi ve Sivastopol durumu üzerinde süregelen tartışmalar ışığında, Karadeniz NATO'nun “Barış İçin Ortaklık” antrenman alanı haline gelmişti.

Buna karşılık, en son Moskova ziyaretinin sonunda, Gül, “Rusya ve Türkiye, karşılıklı güven temeline dayanarak ilişkilerini geliştirmeyi isteyen iki komşu ülkedir. Bu ziyaret ilişkilerimize yeni bir ivme kazandıracağını umuyoruz” ifadesini kullandı. Rusya da bölgede Türkiye'nin diplomatik girişimlerini destekledi. Medvedev, Rus-Gürcü savaşı sırasında ve Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu kurulması için Türkiye'nin sonraki öneri sırasında Türkiye'nin eylemlerine övgüde bulundu. Rusya Cumhurbaşkanı, Gürcistan krizi, iki ülkenin Washington gibi dış güçlerin katılımı olmadan kendi başlarına da bu sorunlarıyla başa çıkabilecek beceride sahip olduklarını gösterdiğini belirtti. Türkiye, Washington’u atlayarak Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu kurulmasını teklif etti. Bu teklif, Türkiye’nin artık daha bağımsız bir dış politika izleme niyetini gösterdi.

Rusya’nın amacı, NATO'nun artan kuşatma politikasına karşı kendi ekonomik kaynaklarının kullanımıdır. Özellikle Washington’un, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde Moskova amaçlı füze ve radar üsleri yerleştirme kararından sonra bu amaç daha ciddiye alındı. Obama Yönetimi Bush “füze savunma” politikasını devam edeceğini belirtti. Washington, aynı zamanda Polonya’da, belli ki Almanya’ya yönelik değil, ama Rusya’ya yönelik ABD’nin Patriot füzeleri yerleştirmeyi kabul etti.

Gül'ün ziyaretinin ardından, Türkiye'de bazı basın mensupları, etiket olarak geleneksel Türk-Amerikan ilişkileri için kullanılan, Türk-Rus ilişkilerinin de bir “stratejik ortaklık” olarak nitelendirdi. Gül’ün ziyaretinden sonra Medvedev de Türkiye'ye somut işbirliği önerileri ile gidecektir. Türk-Rus işbirliği, ABD’nin Avrasya bölgesinde son zamanda sergilediği yanlış dış politikalar sonucunda, bu bölgede ezici etkisini git gide kaybettiğini bize göstermektedir.

Washington’un şimdi Halford Mackinder “kötü kâbusu” ile karşı karşıya gelme zamanı gelmiştir. Macknder, 20.yüzyılın İngiltere'nin ve 1945’ten sonra ABD’nin de jeopolitik stratejisinin “babası” olarak kabul edilmekte ve Avrasya’da büyük güçlerin arasında işbirliğini engellemesinin önemini vurguluyordu…

Yazar: F. William Engdahl, 2009
©Tercüme: Maria Kaban
Kaynak: www.engdahl.oilgeopolitics.net

4 Mart 2009 Çarşamba

İSTATİSTİKLERLE RUSYA ENERJİSİ

Arka plan

2004 yılında petrol ihracatı sayesinde tüm diğer G8 ülkelerinin ortalama büyüme oranlarını aşarak Rusya GSMH 7,1 büyüme kaydetti. Böylece Rusya altı yıl üst üste ekonomik büyüme kaydetmiş oldu. Bu durum son beş yıldır özellikle enerji ihracatlarıyla desteklenmekte…

Rus ekonomisi petrol ve doğalgaz ihracatına çok fazla bağımlı olduğu için dünya fiyatlarındaki dalgalanmadan etkilenmektedir. Petrolün fiyatı bir dolar arttığı zaman bütçe gelirleri GSMH’nin yüzde 0,35’i oranında artıyor. Rus hükümeti 1 Ocak 2004 tarihinde petrol pazarındaki volatiliteye karşı bir istikrar fonu oluşturdu. Bu fon 2005 sonunda 52 milyar dolara ulaşarak ülkenin GSH’sinin yüzde 7’sini oluşturdu. Petrol, doğalgaz, metaller gibi hammaddeler Rusya’nın ihracat gelirlerinin üçte ikisinden daha fazlasını oluşturmakta.

GSMH’nin yüzde 25’ini oluşturan petrol ve gaz sektörü nüfusun yüzde birinden azını istihdam ediyor. Rus hükümeti, hammadde ihracatına bağımlılıktan kurtulmayı bir öncelik haline getirdi. Enerji sektörünün ulusallaştırılması yüzünden Rusya petrol ve doğal gaz üreticileri liberal pazarda Batı Avrupa ve Kuzey Amerika politikalarıyla uyum sağlamakta zorluklar çektiler.

Kremlin politikası yüzünden enerji sektöründe devletin etkisi artmakta… Petrol ihracat vergileri önemli ölçüde arttığı için petrol arama faaliyetleri geriliyor. Rus kitleri Gazprom, Trasneft ve Rosneft yasal olmayan yollarla Yugaskneftegaz gibi özel petrol ve doğal gaz şirketlerinin ilerlemesini engelliyor.

Rusya’nın enerji hatlarına ilişkin Enerji Enformasyon Yönetimi (EIA) tarafından hazırlanan raporu Murat Erduran – Furkan TORLAK çevirdi.

Petrol:

“Petrol ve Gaz Dergisi”ne göre Rusya’nın çoğu Batı Sibirya’da Ural dağlarında ve Orta Sibirya platosu arasında 60 milyar varil kanıtlanmış ve dünyanın keşfedilmemiş en büyük petrol havzasını oluşturan 67 milyar varil olası petrol rezervi var.



Üretim:

80’li yıllarda batı Sibirya’da günde 12,5 milyon varile kadar üretim yapılıyordu. 91 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra bu oran yarıya düşerek günde 6 milyon varil seviyesine kadar indi. Bunun nedenleri arasında zorunlu devlet üretim artışları yüzünden ülkenin en büyük havzalarının tükenmesi ve Sovyet Merkezi Planlama sisteminin çöküşü gösterilebilir.

1999 yılında bir değişim yaşanarak Sovyetlerden sonraki özelleştirmeler sayesinde üretimde ucuzlama sağlandı. Dünya petrol fiyatlarının artışı, eski petrol sahalarının yenilenmesi ve rublenin devalüasyonu petrol ihracatındaki artışları sağladı.



Daha sonra artan üretim 2004 yılına kıyasla yüzde 2,5 artarak 2005 yılında günde 9,5 milyon varile çıktı. Bu sayede Rusya, Suudi Arabistan’ın arkasından Dünya’nın en büyük ham petrol üreticisi oldu.

İyi sismik veri eksikliği ve son on yılda potansiyel havzalarda araştırma yapılmaması yüzünden kısa dönemde Rusya’nın petrol üretimi hakkında tahminler yapmak çok zor. 2006 yılında tahminlerin düşük çıkmasının nedenleri arasında üretim ve ihracat gelirleri üzerindeki yüksek vergiler ve yeraltı kaynaklarının mülkiyeti konusundaki kargaşa sayılabilir. Rus sanayi ve enerji bakanlıkları bu yüzden daha önce 2006 yılı için % 4 olan petrol tedarik büyüme oranını % 2-3 arasına düşürdüler. Son 1 yıldır enerji kuruluşları ve yatırımcılar Rusya’daki petrol üretiminde büyüme olacağı konusunda kötümserler.

Önümüzdeki 10 yıl içerisinde büyük petrol sahaları bu büyümeyi sağlayarak eski sahalardaki üretimin azalmasını telafi edecekler. Eski petrol sahalarından Rusya petrol piyasasına ancak günde 0,9–1,5 milyon varil temin edilebilecek.

Önümüzdeki 5 yılda Kurmangazy, Sakhalin adası, Batı Salymskoye, TimanPechora, Prirazlomnoye, Vankorsk ve Komsomolskoye projeleri de devreye girecek ve 2020 yılında ülkenin petrol üretiminin yarısında fazlasını oluşturacaklar.

Petrol dağılımının özel şirketlerden ulusal şirketlere geçişi petrol arama ve gelişme faaliyetlerinin zorlaşmasına neden oluyor. Böylelikle olgun sahalarda sürekli üretim artışı yapılması daha sorunlu hale geliyor.

Rusya’nın Petrol Dengesi

Ham petrolün yüzde 70’i ihraç edilirken yüzde edilirken yüzde otuzu yerel rafinerilere gönderiliyor.

Rusya, günde 1,4 milyon varil Druhba boru hattı ile Orta ve Doğu Avrupa’ya petrol gönderiyor. Beyaz Rusya, Ukrayna, Almanya, Polonya gibi ülkeler Karadeniz ve Baltık denizine çıkartılan petrolden paylarını alıyorlar. Ham petrolün kalanı Karadeniz ve Baltık denizi üzerinden Dünya pazarına çıkıyor ve günde 170 bin varil petrol ise demiryoluyla ihraç ediliyor. Rusya’nın ürün ihracatları fuel oil ve dizel… Bunlar da çoğunlukla Avrupa ülkelerinde ısınma amaçlı olarak kullanılıyor; küçük bir çapta da ABD’ye ihraç ediliyor.

Petrol İhracatı:

Ham petrol ihracatı münhasır olarak Rusya’nın devlet mülkiyetindeki boru hattı tekeline aittir. Ancak Transneft’in sistemindeki dar boğazlar, şirketin ihracat kapasitesinin petrol üreticilerinin ihracat taleplerini karşılamaya yetmiyor. Rusya günde 7 milyon varil ham petrol üretmekle birlikte bu miktarın ancak 4 milyon varil gibi bir oranı ana petrol boru hatları ile taşınabiliyor. Kalanı ise demir yolu ve nehirler üzerinden taşınabiliyor. Alternatif yollarla taşınan günde 4 milyon varillik ürün de çoğunlukla petrol yan ürünlerinden oluşuyor. Ancak bu alternatif ihracat yöntemleri boru hattından daha pahalı ve dünya petrol fiyatları düştüğü takdirde ekonomik geçerliliğini kaybediyor.



Çin’e ise günde 116 bin varil petrol ihracatı yapılıyor.

Boru Hattı Projeleri:

1- Baltık Boru hattı sistemi: Batı Sibirya ve Timan Peçora’dan Finlandiya körfezindeki Primorsk limanına ham petrol taşıyor. Aralık 2001 faaliyete geçti.

2- Kharyaga-Indıga ve Murmansk: Günde 500 bin varil petrol buradan 9 günde ABD’ye ulaşabilecek.

3- Adria Geri dönüş projesi: Hırvatistan’daki Omisalj limanına günde 300 bin varil petrol aktarma kapasitesi olacak.



4- Batı Sibirya- Pasifik Okyanusu Projesi (Taishet – Skovorodino – Prevoznaya Körfezi): Japonlar bu boru hattı projesine 7 milyar dolar yatırım yapacak.



Karadeniz’den Petrol nakliyatı

Bu yolla petrol aktarımı çoğunlukla Novorossiysk limanından günde 1,7 milyon varil oranında yapılıyor. BTC (Bakü-Tiflis-Ceyhan) boru hattı da şu anda günde 250 bin varil petrol aktarımı dolayısıyla Novorossiysk limanından tankerle nakledilen petrol oranının azalmasına neden olacak.



Doğal Gaz

Rusya’nın 1.68 trilyon cubic feet tutarındaki gaz rezervleri Iran’ınkilerin iki misli daha fazla… Ancak Sovyet dönemi sonrası üretim yavaşladı. 2008’e kadar sadece %1.3 büyüme öngörülüyor. AB’nin yanında gitgide Türkiye, Japonya ve diğer Asya ülkelerine ihracat artıyor. Ancak Rosneft’in Gazprom ile birleşmede başarısızlık yaşaması ve Lukoil ile rekabete geçememesi, Yukos skandalının da etkileri ile birlikte sektörde sıkıntı yarattı.





1- Yamal-Avrupa: Beyaz Rusya üzerinden Polonya ve Avrupa’ya 1060 milyar cf/yıl (yaklaşık 300 milyar m3) doğal gaz gidiyor



2- Mavi Akım projesi: İzobilnoye ve Dzhugba’dan Samsun ve Ankara’ya giden 246 mili denizaltından geçen 750 mil uzunluğundaki hattın maliyeti 3,3 milyar dolar tutarında ve mevcut kapasitesi yılda 565 milyar cf (yaklaşık 170 milyar m3). Bu boru hattına yapılacak bir uzantı gazın Ceyhan ve İzmir’de sıvılaştırılmasını sağlayacak.

2003 yılı Mart ayında sözleşme ihlalini öne süren Türkiye gaz nakliyatını durdurdu. Rusya, Stockholm Uluslar arası Tahkim mahkemesine başvurarak 2003 yılı Aralık ayında gaz sevkinin devamını sağladı.

3- Kuzey Trans Gaz Boru hattı: 1300 mil uzunluğu olan hattın 737 mili deniz altından geçmektedir. 2017 yılında tamamlanacak proje, Finlandiya, İngiltere, İsveç ve Almanya’ya doğal gaz taşıyacak.

4- Çin’e Doğal Gaz Projesi: Kovytka doğal gaz sahası Çin’in yılda 700 milyar cf (yaklaşık 220 milyar m3) gaz ithal etmesini sağlayacak.



Rafineriler:

Rusya’nın toplam 41 adet petrol rafinerisi var. Bunlar günde toplam 5.44 milyon varil ham varil çıkarıyor. Günde 2,6 milyon varil de iç pazar için rafine edilmiş ürün tüketimi var.

Dünya’daki doğal gaz rezervlerinin üçte biri Gazprom’a ait. Rusya’nın toplam vergi gelirinin yüzde 25’ini Gazprom sağlıyor.

Kömür:

ABD’den sonra Rusya dünyanın ikinci en büyük kömür rezervlerine sahip olan ülke… 173 milyar tonluk rezervin yüzde 77’si bağımsız üreticiler tarafından işletiliyor. Yıllık kömür üretimi 308,6 milyon ton. Bu rakam 2020 yılına 450 milyon tona çıkacak.



Elektrik:

Rusya’da 440 santral ve baraj var. Bunların 77’si yakıt olarak kömür kullanıyor; ayrıca 31 nükleer reaktör var. Rusya’nın toplam elektrik üretim kapasitesi 205,6 gigawatt. Petrol, doğal gaz ve kömür elektrik üretiminin yüzde 63’ünü; hidrosantraller yüzde 21’ini; nükleer santraller ise yüzde 16’sını oluşturuyor.



İletim ve Dağıtım sektörü:

Rusya’nın toplam 2 milyon mil elektrik hattı var. Bunun 93 bin mili yüksek gerilimli enerji nakil hattı.



Elektrik İhracatı:

Rusya’nın BDT ülkelerine, Çin’e, Türkiye’ye, Polonya ve Finlandiya’ya elektrik ihracatı var. Tacikistan’da inşaat halinde olan 2 barajdan İran, Afganistan ve Pakistan’a elektrik ihracatı yapılacak.

Çevre

Rusya, 2004 yılının Kasım ayında Kiyoto protokolüne imza attı. Bu tarihten sonra Rusya’nın sera gazı emisyonları 3’de bir oranında düştü.

Kaynak:http://www.vatanpostasi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=302&Itemid=37

Rusya’nın Genel Ekonomik Durumu

Genel Ekonomik Durum Özeti: Rusya 1992 yılında merkezi planlı sistemden serbest piyasa ekonomisine geçiş için köklü ekonomik reformlar uygulamaya başlamıştır. 1993-­1998 yılları arasında sürdürülen ekonomik reformlar dört ana başlık altında özetlenebilir: fiyat serbestisi, mali denge, uluslararası piyasalara Açılım ve Yapısal Reformlar. Hükümet özelleştirme, monopollerin önlenmesi, piyasaya girişi önleyen engellerin kaldırılması ve mülkiyet hakları konusunda düzenlemelere yer vermiştir. Ancak, uygulanan politikalar bazı olumsuz sonuçları beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte, üç haneli enflasyonla birkaç yıl mücadele eden Rusya Federasyonu, 1995 yılında makro ekonomik dengeyi sağlamış ve bu durum 1998 Ağustos’undaki ekonomik krize kadar devam etmiştir.

Sanayi üretiminde görülen artış nedeniyle GSYİH 1999 yılında %3,2 oranında büyümüştür. Sanayi üretiminde görülen artışın nedeni ise devalüasyonu müteakiben ithal mallarının pahalı hale gelmesi neticesinde yerel üretimdeki artış ve ithal ikamesi etkisidir. İthal ikamesi tüketim malları ithalatının azalması yoluyla enflasyonun döviz kuruna bağlılığını da düşürmektedir. Bu durum ise enflasyonun yükselmesini engellemektedir. 2000 yılında GSYİH yıllık bazda %9 oranında artmıştır. Bu artış oranı otuz yılın en iyi performansıdır. Söz konusu iyileşme iç talepteki ve endüstriyel üretimdeki artıştan kaynaklanmaktadır. 2002 yılı ilk altı ayında ise GSYİH artış oranı %3,8 olarak gerçekleşmiştir. Mali politikalarda da başarı sağlanmış olup vergi gelirlerinde artış, harcamalarda kısıntı sağlanmıştır. Yüksek petrol fiyatları ve işletmelerin karlılığı vergi artışını da beraberinde getirmiştir. 1999 yılında GSYİH’nın %1,5’i olan Federal Bütçe açığı 2000 yılı sonunda GSYİH’nın %2,5’i oranında fazla vermiştir. İthalat sabit kalırken, ihracat değer olarak yükselmektedir. 2000 yılı sonunda, ticaret fazlası 60,7 milyar $ olmuştur.

GSYİH (milyar $) : 984,6 (2006 yılı)

GSYİH/kişi : 6 877 (2006 yılı)

Büyüme Oranı (%): 6,7 (2006 yılı)

Enflasyon Oranı (%) : 9,7 (2006 yılı)

İşsizlik Oranı (%): 7,3 (2006 yılı)

Sektörel Dağılımı : %4,9 Tarım, %39, 3 Sanayi, %55,8 Hizmetler

Başlıca Tarım Ürünleri : Tahıl, şeker pancarı, ayçiçeği tohumu, sebze ve meyveler, kırmızı et, süt

Başlıca Sanayi Ürünleri : Kömür, petrol, gaz, kimyasallar ve metaller; makinelerinden yüksek performanslı uçak ve uzay araçlarına; radar, füze üretimine ve ileri elektronik parçalara kadar her tür makine üretimi; gemi inşa sanayi; kara ve demiryolu taşımacılığı ekipmanları; iletişim ekipmanları; tarım makineleri; traktörler ve inşaat ekipmanları; elektrik enerjisi üretimi; medikal ve bilimsel araçlar, dayanıklı tüketim malları; tekstil; gıda sanayi malları

Toplam Dış Ticaret Hacmi : 468,6 (2006 yılı)

İhracat (milyar $) : 303,9 (2006 yılı)

Başlıca İhraç Ürünleri : Petrol ve petrol ürünleri, doğal gaz, ağaç ve ahşap ürünler, metaller, kimyasallar

İthalat (milyar $) : 164,7 (2006 yılı)

Başlıca İthal Ürünleri : Makine ve ekipman, kimyasallar, tarım ve gıda sanayi ürünleri, metaller

Türkiye İle Ticari İlişkisi
Türkiye’den İthal Ettiği Ürünler: Motorlu taşıtlar, makine ve cihazlar, meyve ve sebze, plastik ve plastikten mamul eşya, demir ve çelik, dokumaya elverişli suni lifler

Türkiye’ye ihraç Ettiği Ürünler : Alüminyum ve alüminyumdan eşya, bakır ve bakırdan üretilmiş mamuller, organik kimyasal mühtahsallar, hububat, kağıt ve karton

Kaynak: www.igeme.org.tr